Gece karanlık değilmiş meğer Kederde kader de yokmuş Gecenin boşluğuda Yıldızların uzaklığıda Hepsi masalmış Hepsi bir resimmiş meğer Yıldızları birleştirince birbirine Işıktan bir kalemle teker teker Şekil şekil ruhlar gülümsermiş Ve masal şekillenmiş Her şekil oymuş meğer Çeşit çeşit görünürken Tekilliği anlatan masalın içinden Davulumun kalbinden Şarkıya dönüşüvermiş Hey ya hey derken ben Görünüvermiş kardeşler her yönden Annem bakarken gökyüzünden Ve kalbimle buluşurken ben Yaşam yaşanırvermiş by Murat Atay
0 Comments
Programımızın adını “Bilinmeyenden Bilinenin Hatırlanmasına Keyifli Bir Yolculuk” olarak belirledik.Gelin bu cümlede bir yolculuk yapalım:
Bizler neye bilinmez deriz? Bilmediklerimize mi? henüz insanlık tarafından keşfedilmemiş olana mı?kesin bilinemez olana mı? ifade edilemez olana mı?.... Doğa ananın parçası olan yaşamımız, bizim anladığımız ve yorumladığımızın ötesinde bir gerçeklikte ve dengede sürüyor. Gerçeği bize göre bilinmez ve formüle edilemez yapan şey yaşamdaki herşeyin birbiriyle bağlantıda olması ve bizim formüllerimizin sürekli değişmek zorunda kalması ‘bilinemez’ kavramını doğuruyor olabilir mi? Şu an zihnimize dolan bildiklerimizi bir süreliğine bırakıp kendimize odaklansak bir anlamda kendi gerçekliğimize bir baksak... İnsanoğlunu tanımlamanın en basit yolu herhangi bir canlıyı tanımlamak için yapılan gözlemlerden farksızdır. Yaşamayı seçtiği veya yaşamaya zorlandığı yaşamsal çevreyi incelersiniz. Kendi aralarında oluşturdukları iletişimi ve bunu oluşturan itici güçleri algılamaya çalışırsınız. Kişisel veya grupsal aktivitelerindeki davranışlara bakarsınız. Tercihler, ritüeller, hareket tarzı, düşünsel dünyaları vb her şey incelemenin bir parçası olur.
İnsanoğlunun DNA’sı incelendiğinde doğa-anada yaşam bulan bir çok canlı ile ortak bir paydayı paylaştığını ve bunun DNA’sının içinde bilimsel olarak görülebildiğini biliyoruz. Bir çok canlı ile DNA düzeneği içerisinde aynı platformda var olsak da bir tanesi açık ara büyük bir benzerlik gösteriyor. Bu canlının adı Şempanze. Hatta uzaya bile yolladık onu, kendimize ne kadar benzeştirdiğimizi buradan da anlayabiliriz. Hemen belirtmek isterimki evrim teorisi ile tanınan Bay Darwin ile aynı yere bakmıyoruz. Yani bu yazının hiç bir yeri ki bazen aksi gibi bir hisle kaplansa da okuyan; İnsan oğlunun atasının bir maymun türü olmadığı konusunda çok netim. Yeni bir güne uyanışın bilinmezliği kendisini bilindik bir nefesle hatırlatır. Nefes aldığımızın farkına bile varamadan gözümüzü ilk açmaya çalıştığımız an sadece bilinmezlik varken birden bilinen koşulların içine yeniden girmenin dayanılmaz neşesi, sıkıntısı gibi bildiğimiz ve koşulladığımız duygular silsilesinin içine uyanırız. Aynı tas aynı hamam sanki.
Yeniden başlatılan bir bilgisayar gibi tam kendime gelemeden ne olduğumu ve nerede olduğumu anlamadan veya yeni gelene uyumlanmadan son bıraktığım haliyle devamına hazırlandığım hayatın bu yeni aşamasına giriş oldukça tepkisel, öğrenilmiş ve ezberlenmiş bir dürtü aslında. Gözleri oğuşturup, biraz da esneyip nerede kaldığını hatırlamak ve son aklında kalanlarla biraz da ilhamın karışımıyla yeniden canlanmak. Gerçekten tam bir fenomen bu. Saatler kurulmuşta tam zamanında çalıyormuş izleminin altında tam bir bilinmezlik ve muamma. Çok da bilmiş ve robotik bir sabah seramonisi kisvesi altında başka başka beklentiler. Hayaller ve hayal kırıklıkları arasında bir araf noktası. Günün en sevdiğim noktasıda bu, sanki biliyormuş gibi uyanıp da biliyormuş gibi yaşayıp, bir de biliyormuş gibi planlar yapıp tuhaflıklar içinde kayboluşun garip bir hikayesi her sabah. Tabi ki kendi yaşam deneyimimden bahsediyorum ama görünüşe göre herkesin hikayesi ile epey bir benzerlik gösteriyor. 20 Ocak-2 Şubat tarihleri arasında Kolombiya’da yaptığımız programa “Bilinmeyenden Bilinenin Hatırlanmasına Keyifli Bir Yolculuk” ismini vermiştik. İsmi gibi bir program yaşadık, gubumuzun enerjisiyle her faaliyeti keyifle ve keşif dolu geçirdik, hepimizin yüzünde kalbimizden yansıyan kocaman bir gülümseme ile döndük.
EnfesNefes olarak sunduğumuz; programa katılanlara kendi duygularını yaşayabilecekleri, kendilerine-yaşamlarına bakabilecekleri güvenli bir alan sunmak, bu nedenle de grup olarak odağımız kendimizle ve yaşamla olan bağlantımızdaydı… Bendik sendik şendik
Şenlik fikri bizden, Çocuk ve Gençler için gelen destekler gönülden, Genç ve çocukları önemseyenler, şenlik fikrini beğenenler, Sanatın her dalındayım ve her tür oyunda varım diyenlerin ateşiyle buluştu tüm kalpler, Resim Müzik Oyun Dans olduk, El ele kolkola birbirimizle hayat bulduk şenlik süresince... Tüm kimliklerden sıyrılıp çocuk kaldık, yeniden tanıştık benliğimizle ve çevremizle Bu şenlik hiç bitmiyor yaşıyor hepimizin kalbinde Niyetimiz her sene buluşmak üzere.. Şenliğin Doğuşu
2016 yaz aylarında bir öğle vakti köy meydanında arkadaşlarımızın açtığı Gelin-Görümce Doyum Evi önünde oturuyorduk. El emeği yapılan ürünlerin sergilendiği ve taze meyvelerin satıldığı masaları düzenlerken suntadan yapılmış masaları boyamaya karar verdim. 10 yaşındaki oğlum Rüzgar’ın evdeki parmak boyaları ile masayı renklendirmeye başladım. Bir saat içinde masanın etrafında 6 yardımcım olmuştu. Rüzgar’ın arkadaşları ve masada tanıştığımız gençlerle birlikte koyu bir sohbete daldık. Her gün masa başında buluşup elimizde kitapları okuyor ve boyalarımızla taş, kozalak ne bulursak boyuyorduk. Köyümüzde yazlarını geçiren sanatçı Cengiz Uğur ile de o sırada tanıştık. Resim ve boyama konusunda her gün bir saat bize ders vermesini rica ettiğimde memnuniyetle kabul etti. Çocukların kurs dediği bu buluşmalarda her geçen gün sayımız arttı ve köyde daha önce görmediğim anneler-babalar-dedeler-anneanne-babaennelerle tanıştım. Son günlerde köyümüze ziyarete gelip kamp yapan genç dostlar da bu etkinliğe katılıp fotoğraf çekimleriyle çalışmamızı renklendirdiler. Etkinliğimizi tamamlarken 2017 yaz kursunda buluşmak üzere sözleştik. Bayron, Paula ve Philiphe'nin Lachocha'daki evindeyiz Casa La Amaruh ve 25 Şubat 2017'de bitirmeyi hedefledikleri Molocha'nın yapımına yetiştik. Almanya'dan gelen bir aile ve yine Almanya'dan eski bir dost Matias ile birlikteyiz. Burada güzel bir ekip olduk hem çalışıyor hem pişiriyor hem de akşamları bolca sohbet ediyoruz. Çalışırken gündemimiz permakültür, yemekte meşhur Türk Mutfağı, sohbetlerde mevcut Dünya düzenini konuşuyoruz ve burada zamanı unuttuk diyebilirim.
Ant Dağlarında 3000 metrenin üzerinde Lachocha Gölü'nü gören Byron ve Paula'nın evindeyiz. Arkadaşlarımızın en büyük hayali 65 dönümlük arazilerinde doğa ile bütünleşik yaşamak ve bu alanı düzenli olarak Lachocha'da yaşayan kişilere ve doğa ile ilgilenen ziyaretçilere açmak.
1,5 yıl önce buraya geldiğimizde Bayron bize araziyi gezdirerek doğayla nasıl iletişim kurduklarını anlatmıştı. Akraba ve arkadaşlarımızın en güzel dilekleriyle İstanbul'dan çok güzel hislerlerle ayrıldık ve yaklaşık 30 saat süren yolculuğumuzu kuş gibi uçup Pasto'ya geldik. İlk aktarmamızı Barselona'da yaptık ve orada da hiç beklemediğimiz ama çok ihtiyacımız olan bir yardımı pasaport kontrol memurundan aldık.
Ocak 2017'de biletlerimizi almıştık ve o an itibariyle seyahatimiz başlamıştı.
Her yıl Kolombiya'daki arkadaşlarımızı ziyaret etmeyi hedeflemiştik ancak aynı zamanda 2015 yılında köye yerleşme kararımız ile planlarımız 1,5 yıl içinde değişti. 2015 Ekim-2016 Aralık süresince köyde yeni bir yaşam kurmak ve her ay İstanbul'a veya diğer şehirlere yaptığımız seyahatler hayatımızın merkezi oldu. 2015 Aralık sonunda köyümüze son 40 yılda görülmemiş bir kar yağdı, bize göre olağanüstü olan bu durumda çalışmak mümkün değildi. Bazen kar, bazen yağmur yağdı, bazen fırtına çıktı ve 1,5 mt kar hep bizimleydi ve heryerdeydi...İzledik, dinledik, dokunduk, küredik ve en çok da öylece durduk... Selam Selin ve Murat,
Kafamın karışık olduğu bir “an” da karşılaştık. Suyun yüzeyinde yüzerken her gün biraz daha derinlere indiğimi, sesin içindeki sessizliği keşfettiğimi hissettim. Bir çok eğitime katıldım ancak Ürünlü köyündeki bu atmosferde her şey farklıydı. Duygularımı tanımlayamazken duyguların bedende nasıl hissedildiğini yaşayarak öğrendim. Benim için sevgi ve saygının şefkatle kucaklaştığı nefesin en enfes hali Enfes Nefes. Yeniden doğmuş gibiyim, hayatıma girdiğiniz için teşekkürler. İlham verdiniz, ilk şiir denemem😊 Ürünlü Gelin Görümce Doyum Evi
Kim derdi ki köyde gözlemeci açılacak ve bundan fazlası olacak. Mart ayında giriştiler işe Arzu-Oktay, Seyhan-Ayşe, bina onarımı dahil herşeyi el yapımı hazır hale getirdiler. Mutfak, sıva, elektrik işleri, oturalacak yerler, fırın, ocak, çayhane, örtüler vs herşeyi 10 gün içinde tamamladılar. Gelin Görümce Doyum Evi’nin açılmasıyla köyde büyük bir değişim yaşadık, bir dükkan hayatlarımıza bir damlanın suya düşmesiyle oluşan halkalar gibi girdi ve büyümeye devam ediyor. Bahar aylarında bahçeye çit yapmak üzere arkadaşlarla biraraya geldik. Demirleri toprağa saplayıp tel germek üzere 6 kişilik bir ekip olmuştuk. Bir gün içinde çitleri tamamladık, otları biçtik, bahçede yapılması gereken diğer işlere karar verdik, yemek-çay-kahve ve sohhbetlerin tadı benim için tahin-pekmez kıvamındaydı (çok severim).
Unulla’da İlk Kış 2015
Toroslar'ın bereketle anıldığı yağmurlu bir Ekim gününde Köyümüz Ürünlü eski adıyla Unulla'ya taşındık. Kış aylarında köyde olacağımızı öğrenen ailemiz ve arkadaşlarımız endişelendiler. Bizim gibiler burada yapamazdı: Toroslar deniz kenarına benzemez kışı sert olurdu, bizi hasta ediverirdi, kışın şehirde duraydık da köye Mart’ta geleydik, hem burada incin top oynarken ne yapacaktık, can sıkıntısından depresyona bile girebilirdik. Köydekilerin de bu fikirde olmasını yadırgadık. Ancak 1980’lerden bu yana köydeki pek çok aile evlerine yalnızca yaz aylarında geldiği için kışın köyde yaşayabileceğimizi inandırıcı bulmamaları doğaldı... 2015 Sonbahar’ında Köye Göç
Ekim 2015’te İstanbul’dan Toroslar’daki Ürünlü eski adıyla Unulla Köyü’ne taşındık. İş-ev arasında servisle yolculuk, manzaralı bir yerde yeme-içme, yalnızca haftasonu belki yapılan orman yürüyüşüyleri, çocuklarla haftasonu aktiviteleri gibi İstanbul'daki çalışan kadın hikayem köye yerleşince tamamen değişti. |